Türk’üz Türkü Çağırırız

Ahmet ÖZDEMİR

Aşık Veysel, şiirlerinde Atatürk’ü anlatmış, devrimlerini dile getirmiş. Pek çok şiirinde ise Türklüğü ile öğünmüştü:

“Muhabbetin canda haslardan hastır,
Avutur Veysel’i bir şen piyestir.
Türk adı babamdan bana mirastır,
Daha bundan başka adı neyleyim.

Âşık Veysel için sevgilerin en yücesi Vatan sevgisiydi. Âşık Veysel’in şiirlerini incelediğimizde büyük bölümünün yurt güzellikleriyle ve vatan sevgisiyle ilgili olduğunu görürüz:

“Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek.”

Âşık Veysel, sürekli vatanının yükselmesini arzulamıştı. Bir ülkenin esenliği ve kalkınmasında ülke insanı için gerekli olan birlik, yurt sevgisi, çalışmak, milli kültüre bağlılık gibi faktörler, onun şiirlerinde yer almıştı. O, yurdumuzun çeşitli yerlerinin güzelliklerini anlatmıştı ama Türkülüğü bir başka coşku içinde dile getirmişti.

“Türklerdir bizim atamız
Halis Türk’üz kanı temiz
Şarkı gazeldir hatamız
Türk’üz türkü çağırırız…”

Böylesine Türklüğüyle gurur duyan kaç şairimiz vardır? Dünyada mal, mülk, giyim, kuşam gibi şeylerde gözü olmadı. Ama Türklük ve vatan konularında duygusaldı:

 “İstemem dünyanın saltanatını
Süslü giyimini Arap atını
Bilirsem Türklüğün var kıymetini
Vatanım milletim bana kafidir…”

Veysel’in yaşıtları, vatan savunmasına giderken o köyde kalmıştı. Bu durumdan öylesine rahatsız olmuştu ki, şiirlerinde dile getirmekten geri kalmadı:

“İftihar ettiğim büyük muradım
Türk oğluyum temiz Türk’tür ecdadım
Şehit ismi yazılsaydı soyadım
Kanım ile mezarımın taşına”

Âşık Veysel’in bir başka özelliği, tarım mücahidi olduğu ve toprak sevgisini, ağaç sevgisini şiirlerinde yansıtmasıydı.

Sivrialan bir güzel köydür de, yurt olalı bağ nedir, bahçe nedir bilmemiştir. “Atalarımız denemiş, olmamış. Bu toprağın özü bozuk” derlermiş köylüler. Ama Veysel takmış kafasına. Toprak var, su var. Olmayan ne?

Âşık Veysel düşünmüş bir.  İnsan meram etti mi gerçekleşmeyecek bir şey yoktur.  Toprak ta öyle bir cevher var ki, sen bir ver, ondan sonra o kaç verecek? Yakınlarından yardım istemiş. Kabul etmişler. 

Ucun ucun kazımaya, tohumlar ekmeğe, fideler dikmeğe başlamışlar.  Görenler güler geçermiş:

“Dedelerimiz, Allahın köründen az mı bilirdi.  Onlar düşünüp girişmemişler böyle bir işe.” Derler, alay ederlermiş. Ne ki alay edenlerin evdeki hesabı çarşıya uymamış. O “Allah’ın körü” Veysel’in bahçesi bir olmuş ki, anlatmaya dil ister. 

İçerisinde kaysıdan kiraza, elmadan cevize ne arasan var.  Bu kez köylüler utanır olmuşlar. “Meğer aslında kör olan bizmişiz. Bizim bakar gözle göremediğimizi,  gözü görmez bir âşık; yüreğiyle, gönül gözüyle görmüş.”

Veysel’in meyve bahçesi köyün gurur kaynağı olmuş.  Veysel’dir, toprak ona bunca cömert davranır da o boş durur mu?

Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır

Âşık Veysel’in iki dünyası vardı. Biri, dışa dönük olarak yaşadığı karanlık dünyası. Diğeri ise içe dönük, derin, geniş, zengin ve aydınlık iç dünyası. Veysel, iki dünyayı birlikte işleyerek bağdaştırabilen büyük bir sanatçıydı.

Dış dünyanın rengini, biçimini, çiçeğini, kelebeğini, çocuk yaşının hatıralarından bilen Âşık Veysel’in çok renkli ve aydınlık bir iç dünyası vardı. Kulaktan eğitilmiş olmasına rağmen, halk şiiri geleneğinin kaynağına kadar uzanan köklü bilgisi bulunuyordu

Dış dünyanın izlenimlerini aydınlık iç dünyasıyla yoğurmuş şiir dünyasını oluşturmuştu.

Geri Sevgi Hoşgörü Kaynağı Âşık Veysel Unutulmadı